Kadınlar sürekli olarak erkeklerin onları yanlış anladıklarından şikâyet ederler. Derler ki, etraflarındaki erkeklere gösterdikleri en küçük yakınlık, onlar tarafından hemen yanlış anlaşılma ve değişik teklifler olarak geriye dönüyor.
Bu kadınları genellikle samîmi bulmuyorum. Çünkü aslında tecrübeleriyle olayların nasıl sonuçlanacağını bilmelerine rağmen, öz güvenlerini tekrar tekrar onaylatma ihtiyacı ile bu oyunu oynuyorlar.
Kundera der ki "Bir erkek ile bir kadın arasında cinselliğe dayanmayan bir ilişki olamaz."
Yorumu açık bırakıyorum...
Gençken özenir, günlükler alır yazardım bir şeyler. Yürümedi. Her seferinde unuttum gitti. O kadar çok şey geçiyordu ki kafamdan, oturup yazarken yoruluyordum. İyisi mi dinleyecek birileri bulup anlatmaktı hikayeleri. Ne kadar da boldu be kardeşim o zaman dinleyecek insan. Hepimiz birbirimizi dinlerdik. Ne anlatırsa anlatsın. Toplum mu değişti yoksa biz mi yaşlandık mı bilmiyorum. Ama artık çok zor. Bir yandan da doluyor doluyor, anlatmak istiyorsun…
Perşembe, Mayıs 25, 2006
Salı, Mayıs 16, 2006
Anı yaşa...
Bir Hint masalına göre, kedi korkusundan devamlı endişe içinde yaşayan bir fare vardır. Büyücünün biri fareye acır ve onu bir kediye dönüştürür. Fare, kedi olmaktan son derece mutlu olacağı yerde bu kez de kopekten korkmaya baslar. Büyücü bu kez onu bir kaplana dönüştürür. Kaplan olan fare, sevineceği yerde avcıdan korkmaya baslar. Büyücü bakar ki, ne yaparsa yapsın farenin korkusunu yenmeye imkân yok. Onu eski haline döndürür. Ve der ki, "Sen cesaretsiz ve korkak birisin. Sende sadece bir farenin yüreği var. O yüzden ben sana yardım edemem."
Ünlü yazar Shakspeare, bu konuda şöyle diyor:"İnsanların çoğu kaybetmekten korktuğu için sevmekten korkuyor. Düşünmekten korkuyor, sorumluluk getireceği için. Konuşmaktan korkuyor, eleştirilmekten korktuğu için. Yaşlanmaktan korkuyor, gençliğin kıymetini bilmediği için. Unutulmaktan korkuyor, dünyaya iyi bir şey vermediği için. Ve ölmekten korkuyor, aslında yaşamayı bilmediği için."
Ünlü yazar Shakspeare, bu konuda şöyle diyor:"İnsanların çoğu kaybetmekten korktuğu için sevmekten korkuyor. Düşünmekten korkuyor, sorumluluk getireceği için. Konuşmaktan korkuyor, eleştirilmekten korktuğu için. Yaşlanmaktan korkuyor, gençliğin kıymetini bilmediği için. Unutulmaktan korkuyor, dünyaya iyi bir şey vermediği için. Ve ölmekten korkuyor, aslında yaşamayı bilmediği için."
Salı, Mayıs 09, 2006
Tekâmül üzerine...
Neye inandığınızı bilmiyorum... Teist, Deist ya da Agnostic. Ama düşündünüz mü hiç niye varız, ne yapıyoruz bu âlemde diye? Korkmayın bugün Allah için ne yaptın diye sormayacağım.
Benim inancım şudur ki, yaşam tekâmül üzerine kurulu. Yeniden, tekrar tekrar dünyaya gelmek üzerine. Hinduizm başta olmak üzere neredeyse tüm doğu dinleri ve ezoterik öğretiler de bunu destekler. Bir tek monoteist dinler (İslam, Hristiyanlık ve Mûsevilik) bu fikirde değildir.
Bu bir inanç tabii, ispatlayabilir miyim? Hayır. Ama tüm dinlerin ortak paydasının iyi ahlâklı insanlar yaratmak olduğuna dikkat etmeli. İnancınıza göre iyi ahlâklı olarak ya bu dünyada ya da diğer dünyada ödüllendirileceğinize inanabilirsiniz. Ama bir takım insan da, her ikisinde de değil, bir sonraki yaşamında bu ödülü alacağına inanır.
Bana çok ilginç gelir örneğin, 35 yaşımda bulduğum bir fikre yada öğretiye daha 20'sinde bir gencin sâhip olması. Ya da bazen öyle birine denk gelirsiniz ki, çok dingindir, evrenin tüm sırlarına hâkimmiş gibi sakin (cool) davranışları vardır.
İnanıyorum ki bu tarz insanlar, evrensel tekâmül zincirinde benden çok daha iyi noktadalar. Ve Yaradan'a -ya da Nirvana'ya, her neye inanıyorsanız- benden çok daha yakındalar.
Bu nedenle bedenime değil, ruhuma yatırım yapmaktır felsefem.
Yanımda götürebileceğim tek şeye...
Benim inancım şudur ki, yaşam tekâmül üzerine kurulu. Yeniden, tekrar tekrar dünyaya gelmek üzerine. Hinduizm başta olmak üzere neredeyse tüm doğu dinleri ve ezoterik öğretiler de bunu destekler. Bir tek monoteist dinler (İslam, Hristiyanlık ve Mûsevilik) bu fikirde değildir.
Bu bir inanç tabii, ispatlayabilir miyim? Hayır. Ama tüm dinlerin ortak paydasının iyi ahlâklı insanlar yaratmak olduğuna dikkat etmeli. İnancınıza göre iyi ahlâklı olarak ya bu dünyada ya da diğer dünyada ödüllendirileceğinize inanabilirsiniz. Ama bir takım insan da, her ikisinde de değil, bir sonraki yaşamında bu ödülü alacağına inanır.
Bana çok ilginç gelir örneğin, 35 yaşımda bulduğum bir fikre yada öğretiye daha 20'sinde bir gencin sâhip olması. Ya da bazen öyle birine denk gelirsiniz ki, çok dingindir, evrenin tüm sırlarına hâkimmiş gibi sakin (cool) davranışları vardır.
İnanıyorum ki bu tarz insanlar, evrensel tekâmül zincirinde benden çok daha iyi noktadalar. Ve Yaradan'a -ya da Nirvana'ya, her neye inanıyorsanız- benden çok daha yakındalar.
Bu nedenle bedenime değil, ruhuma yatırım yapmaktır felsefem.
Yanımda götürebileceğim tek şeye...
Cumartesi, Mayıs 06, 2006
Mutluluk üzerine...
Mutlusunuz... Bazı sorunlarınız var ama Allah'a şükür modundasınız. Ve birden yaşamınıza başka biri çıkıyor.
Sizce daha mutlu olmak için öncekini bitirip, diğerine zıplamalı mısınız?
Hayata nasıl baktığınıza bağlı;
Eğer gelenekselciyseniz, size bu kadar katlanmış, zor günlerinizde birlikte olmuş erkeği/kadını bırakamayacağınızı düşünürsünüz.
Ama varoluşçuysanız, yaşamın kısa olduğunu ve daha mutlu olmaya hakkınız olduğunu düşünürsünüz.
Siz ne yaparsınız?
Sizce daha mutlu olmak için öncekini bitirip, diğerine zıplamalı mısınız?
Hayata nasıl baktığınıza bağlı;
Eğer gelenekselciyseniz, size bu kadar katlanmış, zor günlerinizde birlikte olmuş erkeği/kadını bırakamayacağınızı düşünürsünüz.
Ama varoluşçuysanız, yaşamın kısa olduğunu ve daha mutlu olmaya hakkınız olduğunu düşünürsünüz.
Siz ne yaparsınız?
Çarşamba, Mayıs 03, 2006
Nasılsınız?
Aslında başka bir şey yazmayı plânlıyordum. Ama ânı yaşamak ile ilgili öyle güzel bir yazı geldi ki bugün, buraya almadan edemedim.
"Nasılsın? İyi misin?" diye sordu annem. "İyiyim" dedim; âdettendir ya...
Kısa süren telefon konuşmasının ardından, nereden esinlendiğini bilemediğim bir düşünce huzursuzluk verici bir saplantı halinde saatlerime mal oldu.
Otuz yedi yaşımdayım ve bu yaşıma kadar bir kez olsun "Mutlu musun?" diye sormamıştı. Ne kadar düşünsem de anımsayamadım. Eminim ki sormuş olsaydı hatırlardım.
"İyi" olmakla "Mutlu" olmak arasındaki fark... Meğer ne büyükmüş.
Tut ki üç yaşında bir çocuğun var. Mesâi saatlerinde ona bakabilecek bir bakıcı arıyorsun. İki aday buldun. Birinci aday çok titiz. Uyku saatleri konusunda despot, yemek zamânı ve dengeli beslenme konusunda ise bir uzman. Hijyen desen ondan sorulur.
İkinci bakıcı ise sanırım biraz zıpır. Zeki bir kıza benziyor. Bebek onu daha çok sevdi. İyi anlaştılar.
Hangisini tercih ederdin?
İlk bakıcıyı seçersen çocuğun sağlıklı olur. Temiz bir ortamda düzenli bir hayat sürer. Dengeli beslenir, zekâ gelişimine yararı olacak oyunlar oynar. İyi olur yani.
İkinci bakıcıda ise üşüyüp hasta olabilir. Çikolata, dondurma, cips ve benzeri abur cuburla beslenme riski söz konusudur. Eve döndüğünde çamurlara bulanmış, kum havuzunda tepinmekten giysileri kum içinde kalmış, paçaları ıslak bir çocukla karsılaşabilirsin. Gün boyu çığlık çığlığa kahkahalar atmaktan bitkin düşmüş yavrunu, halının üzerinde uyumuş kalmış bulabilirsin.
Geçirdiği harika günün gülümsemesi, uykuya teslim olmuş yüzündedir; kim bilir hangi burun üstü çakılmadan armağan alnındaki çizikler ve son çikolatanın dudağının kenarında kalmış lekesi de... Bebek mutludur.
Bir bebek söz konusu ise eminim ki çoğunluk ilk bakıcıyı tercîh edecektir. Peki ya bu yazıyı okuyan sen... Mutlu musun? İyi misin? İkisi birden olabilir misin? İyi düşün ve kendine karsı dürüst ol.
Bu aralar annem, evlenmem konusunda üzerimdeki baskılarını artırdı. Bir yığın aday bulup karşıma dikiliyor. Adaylar ona göre mükemmel. Evinin kadını olabilecek, beni derleyip toparlayacak, hayatımı düzene sokacak kızlar. Tabii ki kişilikleri de aynen öyle. Hepsi öncelikle birer anne adayı. Eş değil, yoldaş değil. "Keşke anne olacağımıza, öncelikle bir sevgili ve bir eş olabilseydik" diyecekleri yaşlarına henüz gelememişler. O geri dönüşü olmayan zamana...
Anneme rest çektim. Mutluluğu seçiyorum. Açlıktan ölmeyecek kadar yiyeceğim. Canım istediğinde uyuyacağım. Ertesi gün iş yerimde uykusuzluktan gebereceğim. Parasız kaldığımda rakı veya bira yerine ucuz şarap içeceğim. Hayatımla ilgili hiçbir plan yapmayacağım. Hafta sonlarımda ve tatillerimde sadece olmak istediğim yerde olacağım. Çocuğumu ikinci bakıcıya vereceğim ve tekil şahıs kipiyle kurduğum tüm bu cümleleri çoğul yapabilecek kadına elimi uzatacağım.
İktisat teorisi: Ders 1, yas 35: Sermaye belirsizliğinde, günlük kâr esasına dayalı ticari yöntemler geçerlilik kazanır.
Ömürden daha belirsiz bir sermaye var mıdır?
O halde: Bu gün, yarından arttırdığımla yetinmeyeceğim; yârına, bugünden arttırdığımı bırakacağım.
Sorumsuz olduğumu düşünenlerle musalla taşında dalgamı geçeceğim:
"Nasılsın? İyi misin?"
"İyiliğin ölçütü soruyu sorana göre değişir. Sana göre iyi değilim anne ama mutluyum."
...
PEKİ, YA SİZ?
Yazarı bilinmiyor
"Nasılsın? İyi misin?" diye sordu annem. "İyiyim" dedim; âdettendir ya...
Kısa süren telefon konuşmasının ardından, nereden esinlendiğini bilemediğim bir düşünce huzursuzluk verici bir saplantı halinde saatlerime mal oldu.
Otuz yedi yaşımdayım ve bu yaşıma kadar bir kez olsun "Mutlu musun?" diye sormamıştı. Ne kadar düşünsem de anımsayamadım. Eminim ki sormuş olsaydı hatırlardım.
"İyi" olmakla "Mutlu" olmak arasındaki fark... Meğer ne büyükmüş.
Tut ki üç yaşında bir çocuğun var. Mesâi saatlerinde ona bakabilecek bir bakıcı arıyorsun. İki aday buldun. Birinci aday çok titiz. Uyku saatleri konusunda despot, yemek zamânı ve dengeli beslenme konusunda ise bir uzman. Hijyen desen ondan sorulur.
İkinci bakıcı ise sanırım biraz zıpır. Zeki bir kıza benziyor. Bebek onu daha çok sevdi. İyi anlaştılar.
Hangisini tercih ederdin?
İlk bakıcıyı seçersen çocuğun sağlıklı olur. Temiz bir ortamda düzenli bir hayat sürer. Dengeli beslenir, zekâ gelişimine yararı olacak oyunlar oynar. İyi olur yani.
İkinci bakıcıda ise üşüyüp hasta olabilir. Çikolata, dondurma, cips ve benzeri abur cuburla beslenme riski söz konusudur. Eve döndüğünde çamurlara bulanmış, kum havuzunda tepinmekten giysileri kum içinde kalmış, paçaları ıslak bir çocukla karsılaşabilirsin. Gün boyu çığlık çığlığa kahkahalar atmaktan bitkin düşmüş yavrunu, halının üzerinde uyumuş kalmış bulabilirsin.
Geçirdiği harika günün gülümsemesi, uykuya teslim olmuş yüzündedir; kim bilir hangi burun üstü çakılmadan armağan alnındaki çizikler ve son çikolatanın dudağının kenarında kalmış lekesi de... Bebek mutludur.
Bir bebek söz konusu ise eminim ki çoğunluk ilk bakıcıyı tercîh edecektir. Peki ya bu yazıyı okuyan sen... Mutlu musun? İyi misin? İkisi birden olabilir misin? İyi düşün ve kendine karsı dürüst ol.
Bu aralar annem, evlenmem konusunda üzerimdeki baskılarını artırdı. Bir yığın aday bulup karşıma dikiliyor. Adaylar ona göre mükemmel. Evinin kadını olabilecek, beni derleyip toparlayacak, hayatımı düzene sokacak kızlar. Tabii ki kişilikleri de aynen öyle. Hepsi öncelikle birer anne adayı. Eş değil, yoldaş değil. "Keşke anne olacağımıza, öncelikle bir sevgili ve bir eş olabilseydik" diyecekleri yaşlarına henüz gelememişler. O geri dönüşü olmayan zamana...
Anneme rest çektim. Mutluluğu seçiyorum. Açlıktan ölmeyecek kadar yiyeceğim. Canım istediğinde uyuyacağım. Ertesi gün iş yerimde uykusuzluktan gebereceğim. Parasız kaldığımda rakı veya bira yerine ucuz şarap içeceğim. Hayatımla ilgili hiçbir plan yapmayacağım. Hafta sonlarımda ve tatillerimde sadece olmak istediğim yerde olacağım. Çocuğumu ikinci bakıcıya vereceğim ve tekil şahıs kipiyle kurduğum tüm bu cümleleri çoğul yapabilecek kadına elimi uzatacağım.
İktisat teorisi: Ders 1, yas 35: Sermaye belirsizliğinde, günlük kâr esasına dayalı ticari yöntemler geçerlilik kazanır.
Ömürden daha belirsiz bir sermaye var mıdır?
O halde: Bu gün, yarından arttırdığımla yetinmeyeceğim; yârına, bugünden arttırdığımı bırakacağım.
Sorumsuz olduğumu düşünenlerle musalla taşında dalgamı geçeceğim:
"Nasılsın? İyi misin?"
"İyiliğin ölçütü soruyu sorana göre değişir. Sana göre iyi değilim anne ama mutluyum."
...
PEKİ, YA SİZ?
Yazarı bilinmiyor
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)