İddialı bir şey söyliyeceğim. Hemen savunmaya geçmeyin. Bir tez bu, tartışalım...
Evli bir çift düşünün. Nedir en büyük günah? Aldatma değil mi? Nedir sonucu? Boşanma değil mi?
Niye peki? Çünkü programımız öyle. Ama öyle çiftler var ki, ilişkileri tamamen kötü değil, bazı aksayan taraflar var. Ya da bir tarafın bazı geçici hevesleri var. Eğer yakalandı mı, gitti bütün her şey çöpe, tam anlamıyla yıkım bekliyor sizi hayatta.
Peki eğer bir
sapıklık yoksa ortada, niye taraflar bu tarz eğlence peşinde koşuyor? Karısından/kocasından memnun ama gururu okşansın istiyor, daha iyi bir seks istiyor, daha farklı bir seks istiyor, heyecan istiyor... İstiyor bir şeyler. Bunları tatmin etmeden ölüp gitmekten korkuyor. Denemekten ne çıkar diyor. Bazen belki bir flört seviyesinde kalıyor, bazen sonuna kadar gidiyor.
Millet tepkiseldir Hülya Avşar'a. Sanatını bilmem ama evliliğe bakışı benim düşüncelerime çok paralel. Bakar mısınız örneğin şu
habere?
İddiam şu ki, evlilikler bu tarz nedenlerden dolayı bitmemeli, insanlar bu türdeki ihtiyaçlarını doyurmalı ve evlerine dönüp normal ilişkilerine devam etmeli.
Diyorum ki her çift aldatmalı!
Aksi halde, boşanacaksın ve aslında sevdiğin kişinin sana haksızlık ettiğini düşünüp ondan nefret edeceksin, belki de o hala seni seviyorken. Çoluk çocuğu perişan ve anne/babasız yetiştireceksin. Hayatı tek başına göğüslemek zorunda kalacaksın. vs vs.
Ya da olmaz, öyle şey yapamam eşime diyecek, tüm duygularını bastıracak ve ruh sağlığın bozuk olarak yaşayacaksın. En küçük sorundan dolayı eşini suçlayacak, aslında nasıl bambaşka bir hayat yaşayabileceğini hayal edeceksin. Yaşlanınca, tüm o istediklerini nasıl da yaşayamadığını düşüneceksin. Uğruna her şeyden vazgeçtiğin çocukların başka yerlerde, kendi hayatlarını yaşarken, sen kendi küçük köşende bunları geçireceksin aklından.
Kimse gelip sana teşekkür etmeyecek... Kendi hesaplaşmanla başbaşa kalacaksın...
İyiysen, kendini iknâ edeceksin doğru yaptığına...
Yoksa bir iç sızısı ile bitireceksin ömrünü...