Nasıldır egonuzla aranız? Tapar mısınız egonuza? Yoksa yerlerde sürünmesine izin mi verirsiniz?
Nasıl bir öne çıkma, kendini ortaya atma, sivrilme isteği var şu toplumda anlıyamıyorum. İllâ ki onun hakkında konuşulsun, onun hayatı irdelensin, onun fikirleri öğrenilsin istiyor insanlar.
Nasıl eziliyorsa artık yurdum insanı, kendinin aslında o kadar ezik, silik ve bir hiç olmadığını, onun da bir fikri olduğunu, düşündüğünü, yaşadığını, yâni bu dünyada var olduğunu herkes bilsin istiyor.
Bunu yalnızca Mehmet Ali Erbil'dekiler için söylediğimi sanmayın. Her seviyeden insandan bahsediyorum. Ezik olma yalnızca lümpen-proletaryaya özgü bir hastalık değildir. İnsanlar eğitimli ve varlıklı olsalar da ezik olabilir. Hemen kendilerini de belli ederler zaten, yüksek sesle konuşurlar, ne kadar çok seyahat ettiklerini ya da geçen gün ne kadar lezzetli bir şey yediklerini, içtiklerini anlatırlar. PDA, saat vb gibi pahalı bir şeyleri varsa, hemen ortaya atarlar.
Ama çok zekileri de vardır: aslında konuşmaktan hoşlanmıyor gibi yaparlar. Cool görünürler. Yemeyin... İçlerindeki anlatma baskısını -iyiyseniz- yüzlerinden anlarsınız. Konu geçince hemen gözleri parlar. Bir şekilde konuya dâhil olmak için yanıp tutuşurlar.
Bu insanlar bir topuk taşı gibidir, atarsan suya, hemen yukarıya çıkarlar. Ağırlıkları yoktur. İçi boştur. Ne kendilerine, ne de topluma faydaları vardır. Zerâfet sahibi değillerdir. Trendleri tâkip ederler. Bu nedenle de bir beğeniye uygun değil, kendilerini gösterecek şeylere paralarını harcarlar.
Örneğin bir simitçinin cep telefonu sahibi olması gibi, algılayacak kulakları veya rafine müzik zevkleri olmadığı hâlde üst seviye video veya ses sistemlerine sahip olurlar, sonra da Kurtlar Vadisi seyreder ya da Gülben Ergen dinlerler. Tabiî ki millete hava atmak için bir Vivaldi -4 Mevsim de bulundururlar köşede.
Bluetooth'un ne olduğunu bilmese de bluetooth'lu telefon alırlar, uyduruk kameralara para harcarlar, best seller kitap okurlar, evlerinde kitsch eşyalar bulundururlar.
Fikir sahibi değillerdir, bir sürü detay konuda, gazetede başlığını okudukları ya da geçen gün arkadaş sohbetinde duydukları aracılığıyla bir bilgi sistemine sahip olurlar. Bu nedenle de bilgiler hep dillerinin ucundadır, çıkmaz bir türlü. Sığ denizlerde yüzerler, derinler korkutur onları, kalabalığı tâkip ederler.
İnsan-i Kâmil olmak için atılması gereken adımlardan biri de budur. Egonuzla barışık olmak.
Eğitmeli insan kendisini bu konuda...
Bir konuda bir şey biliyorken, anlatmamak da bir erdemdir.